GüncelMakaleler

YORUM | Suriye ve Rojava’da Son Gelişmeler

"Günümüzde yapılan saldırı ve müdahalelerle ABD’nin laboratuvarlarında hazırlanan “BOP”, “IMEC”, Yeşil Kuşak” projelerinin, Ortadoğu ve Suriye’nin yeniden dizayn edilmesi hedeflendi."

Geçen yüzyıldan beri Ortadoğu halklarına reva görülen cehennem ortamı, günümüzde devam ediyor. Bir taraftan emperyalist emeller uğruna çıkan kapışma ve yağma kavgası; diğer taraftan halklara yönelik sömürü ve saldırı bu bölgede hep üst düzeylerde devamlı var olmuştur. Nitekim günümüzde bölgede tansiyon tekrar yükseldi. Emperyalist ve gerici güçlerin, emperyalist emeller uğruna tutuldukları histeri nöbetiyle saldırı ve baskı mekanizması had safhaya tırmandı.

Rusya, İran ve Çin’in Ortadoğu hamleleri rakip emperyalistleri rahatsız etmiştir. Bunun sonucu ABD’nin hazırladığı saldırı planı; İngiltere, Fransa müttefiklerinin desteği ile İsrail ve Türk devleti üzerinden yerine getirildi. ABD, 2003 yılında Irak işgaliyle birlikte Ortadoğu’da yürürlüğe koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) yeniden dizayn etti. Bölgenin yönetimini, sınırlarını, demografik yapısını yeniden düzenleme emelleriyle hazırladığı saldırı planını yeniden devreye soktu.

Böylece Ortadoğu’ya ve Suriye’ye yapılan son saldırılarla BOP projesinin yeniden devreye sokulmasıyla; Hindistan, Ortadoğu, Avrupa üzerinden tasarlanan IMEC (Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Koridoru) ekonomik koridorunun yürürlüğe konması hedeflendi. Çin’in Kuşak Yol projesi sekteye uğratılmak istendi.

ABD emperyalizminin bu jeo-stratejik ve jeo-politik hedefleri için işgalci devletler ve çeteler tarafından saldırılar yapıldı.

Suriye’deki saldırılar da bu minvalde gerçekleşti. Böylece on yıllarca rakip Rusya’nın hükmü altında olan Suriye’nin, ABD’nin hükmü altına sokulması hedeflenmiştir. Ayrıca Lübnan, İran, Yemen’i hedef alan saldırılarla rakip emperyalistlere darbe vurulmuş, Ortadoğu ve Suriye, ABD-İngiltere emperyalistleri açısından yeni bir dönemece sokulmuştur.

Suriye’de durum ve olasılıklar

Suriye’nin ABD-İngiltere ve müttefiklerinin hükmü altına girmesi, Rusya’nın, Çin’in, İran’ın bölgede tasarladıkları hedeflerden vazgeçecekleri anlamına gelmez. Emperyalistler arası pazar ve nüfuz kavgası, bölgede devam edecektir. Ama mevcut durumda uluslararası alanda en önemli bölgelerden biri olan Ortadoğu ABD,  İngiltere, Fransa gibi emperyalistlerin etkisinin daha da arttığı bir sürece girilmiştir. Ve bu durumdan emperyalistlerin Ortadoğu’daki en sadık müttefiki İsrail de payını alacaktır. Hatta üstlendiği jandarma rolüyle sınırlarını da genişletecektir. Nitekim İsrail, 1967’de girdiği Golan Tepeleri’yle beraber 2024’te Madinat al-Salam, Khan Arnabah, Ma’ariya, Al-Wehda Barajı ve Quneitra bölgelerine girmiş ve ilhak etmiştir. Başkent Şam’ın yakınlarına kadar varmıştır. Suriye’nin önceki yönetimden kalan askeri araçlarını savaş uçaklarıyla bombalamış, yok etmiştir.

TC de Suriye işgalinde oynadığı rolden ötürü ABD’den pay istemektedir. Fırat nehrinin batı yakasındaki Rojava topraklarında işgal ettiği Afrin, Cerablus, El bab ile Fırat’ın doğusunda işgal ettiği Tıl Ebyed, Serekaniye bölgelerini resmen kendi sınırlarına dahil etmek istemektedir. Kısacası Rojava’nın sınırları göreve yeni gelen ABD Başkanı Donald Trump döneminde netleşecektir. Suriye’nin sınırları ve yönetimi son tahlilde ABD ve İngiltere tarafından belirlenecektir.

Suriye toprakları ABD, İngiltere Fransa, TC, İsrail gibi devletler ile HTŞ, IŞİD, SMO gibi paravan İslami cihatçı örgütler tarafından işgal edilmiş durumdadır. Adeta sömürgeleştirilen Suriye toprakları yeniden dizayn ediliyor. Suriye’de HTŞ üzerinden kukla ve paravan yönetim oluşturulacaktır. Suriye bu minvalde yönetilecektir. Aslında paravan devletçikler ve yönetimler, Suriye dışında olan ülkelerde de vardır. BOP ve IMEC projesi ile Ortadoğu yeniden düzene sokulmak istenmektedir. Ortadoğu’da emperyalistlerin yeni sürecine hizmet etmeyen iktidarlar yıkılıyor, yerine ya paravan, taşeron, güdük yönetimler ya da göstermelik “özerk”, “federatif” yönetimlerle küçük devletçikler oluşturuluyor. Ülkeler geçmişe kıyasla daha paravan yönetimler üzerinden sevk ve idare ediliyor. Irak, Ürdün, Kuveyt, Yemen, Lübnan, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan gibi Suriye’de de paravan bir yönetim oluşturulacaktır.

Emperyalizm “Böl-Parçala-Yönet” sloganı eşliğinde girdiği, işgal ettiği, kendine bağımlı kıldığı ülkeleri bölük-pörçük eden karakterini her zaman devam ettirmiştir. Çıkarları gereği ve içinde bulunduğu koşullara göre bazı devletleri nispeten daha öne çıkarır ve oluşturduğu yönetimlere daha fazla imkanlar tanırsa da, bağımlı kıldığı tüm devletleri kendi manyetik alanında tutar. Ancak toplumun sorunlarını çözmek bir yana daha da derinleştirir. Ulusal, dini, mezhepsel, kültürel, tarihsel vb. vasıf ve sorunlar üzerinden sanal çelişkiler yaratarak toplumları idare eder. Nitekim Suriye toplumu işgal edilmiş ve toplum bölük-pörçük edilerek karşı karşıya getirilmiş, aralarına ulusal ve dini duvarlar örülmüş, düşmanlıklar yaratılmış, güçlü olanın zayıf olana saldırdığı ülke haline getirilmiştir.

Oysa sosyalist toplumda -sınıf çelişkileriyle birlikte- ulusal, din, mezhep, inanç, dil, toprak vb. sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. 17 Ekim 1917’de yapılan Sovyet Devrimi ile on beş ulus ve onlarca milliyete mensup emekçiler birlikte hareket etmiştir. Sovyet Devrimi, ulusal sorunları çözmüştür. Geçmişte yaratılan ulusal ve dini ön yargıları, çelişkileri, düşmanlıkları kaldırmıştır. Farklı milliyetlerden halklar kaynaşmış, iç içe geçmiş, birlikte hareket etmişlerdir. Birbirlerinin kültür ve geleneklerini almış ve ulusal özümlemeyle birleşmişlerdir. Kapitalizmin ön yargılara, çelişkilere ve sorunlara dayalı kapitalist ulusu; sorunların kalktığı sosyalist ulusa dönüşmüştür. Nitekim II. Paylaşım Savaşı’nda çeşitli milliyetlerden Sovyet toplumu, emperyalizmi yenilgiye uğratmıştır. Ulusal sorunların çözüldüğü ve özerk bölgesel yönetimlerin oluşturduğu Sovyetler Birliği, Alman emperyalizminin saldırılarını göğüslemiş, püskürtmüş ve yenilgiye uğratmıştır.

Burada sorun önderlik sorunudur. Nitekim Suriye’de güçlü bir kitle temeli oluşturan sınıf bilinçli ve enternasyonal perspektifle donanmış güçlü bir öncü müfrezenin önderliği olsaydı durum farklı olurdu. Suriye halkı öyle bir önderlik tarafından örgütlenseydi, hangi milliyet ve inançtan olursa olsun, kendilerine önderlik eden hareketin saflarında birlikte hareket ederdi. Suriye’nin günümüzdeki durumu yığınlara önderlik edecek komünist partinin yokluğundan kaynaklıdır. Elbette ki bir gün mutlaka komünist bir önderlik Suriye halkını örgütleyecektir. Bunun nesnel koşulları vardır. Eksik olan, nesnel duruma müdahale edecek, kitleleri örgütleyecek ve devrime kanalize edecek öznel gücün kendisidir.

Suriye’de en örgütlü güç, Kuzey ve Doğu Suriye’de DAİŞ’e, SMO ve TC’nin saldırılarına karşı savaşan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne bağlı Suriye Demokratik Güçleri’dir (SDG). SDG, başta Kürt ulusunun askeri örgütlenmesi YPG-YPJ’nin ana gücünü oluşturduğu ayrıca Rojava’da birlikte yaşayan Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin, Türkmenlerin de yer aldığı ve savaştığı askeri yapılanmadır. Hareketin önderliği ve savaşanlar esas olarak Kürt halkından oluşmaktadır. Bu anlamıyla SDG aynı zamanda ulusal bir harekettir. Arapların çoğunlukta olduğu Suriye’nin diğer bölgelerinde yeterince örgütlü değildir.

Emperyalistler tarafından BOP doğrultusunda oluşturulan ve TC, İsrail ve gerici Arap devletleri tarafından harekete geçirilip desteklenen selefi cihatçı örgütler, 2011’den beri Esad rejimine karşı savaşıyorlardı. Başlangıçta önemli darbeler alan gerici Esad rejimi, İran ve Rusya’nın desteğiyle durumu kontrol altına aldı. Esad rejimi, bu süreçte Kuzey ve Doğu Suriye’deki güçlerinin önemli bir bölümünü çekti. Selefi cihatçı çeteler ve özellikle DAİŞ, TC’nin de yönlendirmesiyle Kürt ulusunun ağırlıklı olarak yaşadığı Rojava bölgesine saldırdı. Bu kapsamlı saldırılar Kürt hareketinin önderliğinde bölgede yaşayan Araplar, Süryaniler, Ermeniler vb. tarafından oluşturulan askeri örgütlenmelerle karşılandı ve selefi cihatçı çetelerin saldırıları kırıldı. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ilan edildi.

Ancak Rojava dışında örgütlenme olmadığı için gerici güçlere karşı gereken mücadele edilmedi. Ayrıca Rojava’ya sokulan cihatçı örgütlerin ardından ABD, Rusya, İran, TC gibi devletler de Suriye topraklarına girdiler. Ve Suriye pazarını ele geçirme, askeri ve siyasi nüfuz oluşturma, kendi hükümleri altında yönetim oluşturma hedeflendi. Bu pazar ve hegemonya kapışması, 2024 sonlarına kadar devam etti. Ukrayna’da çıkan savaş ile Rusya’nın askeri ve politik güçlerini büyük ölçüde Suriye’den çekmesi, İsrail’in ABD desteğiyle Lübnan, Yemen, İran’a yönelik saldırıları ardından, İran’ın Devrim Muhafızları ve Hizbullah’ın güçlerini çıkarması, Suriye yönetiminin teslim olması sonucu, HTŞ’nin başkent Şam’a girmesiyle sonuçlandı.

Günümüzde yapılan saldırı ve müdahalelerle ABD’nin laboratuvarlarında hazırlanan “BOP”, “IMEC”, Yeşil Kuşak” projelerinin, Ortadoğu ve Suriye’nin yeniden dizayn edilmesi hedeflendi. Saldırı ve müdahaleler bu amaçla yapıldı. Ardından bu minvalde, Suriye’de HTŞ üzerinden şeriata dayalı ve gerici bir yönetim oluşturulma çabasında. Bu selefi cihatçı çetelere Suriye’yi “yönetme” yetkisi verildi.

Akabinde ABD, İngiltere, İtalya, Fransa ve Almanya İtalya başkenti Roma’da bir araya geldiler. Suriye’nin durumunu görüştüler. Önümüzdeki döneme ilişkin emperyalist hedefler içeren kararlar aldılar. Rakipleri Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da önünü kesmeyi hedefleyen projeler masaya yatırıldı. Kısacası emperyalist bir kamp, diğer kampı saf dışı etmek için biraraya geldi. Elbette ki bu durum yeni bir olgu değildir. Emperyalizmin başından beri aralarında rekabet ve talan kavgası var olmuştur. Kaldı ki, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da havlu attığı anlamına da gelmez. Geçmişte Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle yaptıkları yatırımlar, ilişkileri var. Dolayısıyla aralarındaki çelişki ve rekabet dünyanın dört yanında olduğu gibi Ortadoğu’da da devam edecektir. Ama mevcut konjonktürde yeniden masaya yatırılan Ortadoğu’da ipler ABD-İngiltere ve müttefiklerinin elindedir.

Diğer taraftan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi topraklarını hedef alan saldırılar bu süreç boyuncu hiç durmadı. TC’nin komutasındaki selefi cihatçı çete unsurlarından oluşturulan maaşlı ve paravan örgüt Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) saldırıları her geçen gün giderek arttı. Ayrıca TC uçakları da Rojava topraklarını bombaladı. Bu saldırılara karşı SDG tarafından yanıt verildi. Çatışmalar daha çok Fırat’ın batısındaki Batı Rojava topraklarında yapıldı. Mınbiç, Tel Rıfat, Şehba, Es-Sefir, Tışrin Barajı gibi yerlerde TC devletinin ve SMO’nun saldırı ve işgal girişimlerine karşı mücadele edildi. Ve bu savaş halen devam etmektedir.

Suriye’de Sünni Müslümanlar dışında başta Hıristiyan ve Aleviler olmak üzere diğer inançlar hedef alındı. Çete güçleri Alevi inancından halkın evlerine, barklarına ve yerleşim yerlerine baskın ve saldırılar yaptılar. Hatta baskı ve saldırılar seküler Müslüman Suriyelilere de yapılmaktadır. Bu saldırılar mümkün mertebe gizlenmektedir. HTŞ’yi organize eden, hükümet kurduran, görüşen ve birlikte kararlar alan ABD ve Avrupa devletleri bu durumu gizlemekte, kamuoyundan saklamaktadır. Onların yaptıkları saldırılara ses çıkartmayan ABD, Fransa, Almanya, İngiltere gibi “demokrasi”, “insan hakları”, lafazanlığı yapan bu devletler, gerçekte onlara destek çıkmaktadırlar. Gün geçtikçe kendi ülkelerinde de faşizmi hayata geçiren bu devletler, Suriye işgaline, Suriye katliamına, şeriat ve ümmet baskılarına ses çıkarmıyorlar. Hatta destek sunuyorlar. Suriye halkı üzerinde baskı ve saldırı için emperyalistler, TC, İsrail gibi devletler ümmetçi, selefi cihatçı HTŞ örgütü devreye sokulmuştur. Bu işgali ve diktatörlüğü uygulayan HTŞ resmi olarak tanınıyor.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin durumu ve riskler

Türk devletinin ve SMO’nun Rojava’ya dönük saldırıları devam ediyor. Saldırılar daha çok Batı Rojava illerinde yaşanıyor. ABD, TC ve SMO tarafından Doğu Rojava illerine yapılan saldırıya karşı çıkarken, Rojava’nın batı illerine yapılan saldırı ve işgale ses çıkarmıyor. ABD açısından Kuzey ve Doğu Suriye önemlidir. Stratejik ve askeri bakımdan Rojava’nın kuzeydoğusu, ABD için stratejik önem arz etmektedir. O nedenle ABD’nin askeri güçleri ve kurduğu üs Rojava’nın kuzeydoğusundadır. ABD, Rojava’da askeri varlığını bulundurma nedenini Irak’ın batısında ve Suriye’nin doğusunda olan IŞİD örgütüne bağlamaktadır. Bunun böyle olmadığını elbette tüm dünya biliyor.

ABD açısından önem arz eden bir diğer durum Rojava ile Irak Kürdistanı’nın yakınlaşması, ilişki kurmasıdır. Özellikle günümüz koşullarında buna daha önem vermektedir. Nitekim yakın döneme kadar aralarında mesafe olan Rojava yönetimi ve KDP, Esad rejiminin düşmesi ardından görüşme yaparak, ilişki kurma ve geliştirme kararı almışlardır. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanı Mazlum Abdi ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesut Barzani 16 Ocak 2025 tarihinde Erbil’de biraraya geldiler. Ayrıca SGD ile Rojava’daki Barzani yanlısı Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında da görüşmeler oldu. Uzun bir aradan sonra ilk kez bir araya gelen liderler Rojava’da ve Irak Kürdistanı’nda son durumu ve Kürtlerin geleceğini görüştüler. İlişkilerini geliştirme kararı aldıklarını beyan ettiler. Ayrıca Şam ile diyalogun geliştirilmesi ve Kürt halkının haklarını barışçıl bir şekilde korumaları konusunda anlaştıklarını belirttiler. Ayrıca ENKS, PKK’nin Rojava’dan geri çekilmesini istemiştir. Bu dahi tek başına ENKS’nin arkasındaki gücü göstermektedir. Bu görüşmelerin detayı ileride daha ayrıntılı gündeme gelecektir.

KDP ve SGD’nin bir araya gelmesi ABD’nin ve müttefiklerinin (ve elbette TC’nin) dahliyle olmuştur.  ABD, Ortadoğu’nun girdiği yeni konjonktür sonrası Kürtlerin ilişkilerini geliştirmelerini desteklemiş ve talep etmiştir. Suriyeli Kürt akademisyen Dr. Ferid Sadun Shafaq News’e yaptığı açıklamada buna dikkat çekmekte ve şunları ifade etmektedir: “ABD ve Küresel Koalisyon’un önderliğinde bölgede yeni bir uluslararası aşama başladı. Bu aşama, ekonomik ve politik çıkarları nedeniyle Orta Doğu’da istikrar sağlamayı amaçlıyor.”

Burada dikkat çeken nokta; ABD’nin, Kürtleri Rojava ve Irak Kürdistanı’nda kendi saflarına çekerek Kürt ulusal mücadelesini ABD’nin Ortadoğu projesine tabi kılmaya çalışmasıdır. Kürt hareketinin, ulusal devrimci yapısını, ABD, Fransa, İsrail gibi statükocu devletlerin manyetik alanına çekmek istemektedir. ABD bölgede “Kürt müttefikler”den bahsetse de, unutmamak gerekir ki, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni siyasi olarak tanımamaktadır. Askeri olarak bölgede Kürt ulusal hareketiyle taktiksel bir ilişkisi söz konusudur. Daha net bir deyimle, ABD, hegemonya mücadelesinde rakibi olan Rusya ve İran ile çelişkilerde, Kürt ulusal hareketinde “Barzani çizgisini” hakim kılmak istemektedir. “Barzani Çizgisi” ve KDP Irak Kürdistanı’nda hakimdir ve başta ABD olmak üzere, TC gibi bölge gerici devletleriyle her türlü gerici ilişki içindedir. KDP bu ilişkisi nedeniyle Medya Savunma Alanları’nda PKK güçlerine karşı TC devletiyle işbirliği yapmakta, TC’nin askeri işgaline açık destek vermektedir. SDG de aynı hatta çekilmek istenmektedir. Nitekim, PKK lideri A. Öcalan’la yapılan görüşmelerin temelinde de -her ne kadar kamuoyuna bilgilendirme yapılmamakta olsa da- Suriye Kürdistanı’ndaki süreç merkezli yürüdüğü görünüyor.

ABD ile kurulan ilişkilerin giderek gelişmesi ve manyetik alanına girmesi, Rojava’da Kürt hareketinin devrimci ulusal güzergahtan çıkması tehlikesini de içerisinde barındırmaktadır. TC’nin amacı da budur. Rojava’da bütün Kürt kazanımlarının tasfiye edilmesi ve “Barzani Çizgisi”nde bir işbirlikçi Kürt” çizgisinin yaratılması temel hedefiyle hem askeri hem de diplomatik saldırılarını sürdürmektedir. TC bu saldırılarıyla bölgedeki Kürt hareketini daha fazla ABD’ye itmektedir. Bu saldırıların ve özellikle de Kuzey ve Doğu Suriye’de hava sahasını denetiminde bulunduran ABD’nin TC’nin hava saldırılarını engellememesi, bir “danışıklı döğüş”tür ve süreç içinde gelişmelerin mahiyeti daha iyi anlaşılacaktır.

Kürt ulusal hareketinin TC’nin saldırıları karşısında ABD emperyalizmiyle daha fazla ilişki geliştirmesi gerçekte Kürt hareketinin devrimci niteliğinin tasfiyesine neden olur. Kısacası Kürt hareketi böylesi bir yol ayrımındadır…

Gerçek kurtuluş; emperyalistlere ve tüm gerici güçlere karşı devrimci yurtsever güçlerle birlikte hareket etmektir. Anti-faşist, anti-emperyalist güçlerle sağlam ittifaklar kurmaktır. Kürt sorunun varlık nedeni olan tüm gerici güruhları hedef almaktır. Günün konjonktürü bunu daha çok emretmektedir. Nasıl ki, 2011’de başlayan Rojava direnişi, arkasında TC’nin olduğu DAİŞ çetesini yenilgiye uğrattı ve özerk Rojava oluşturulduysa bugün de bu direniş ve mücadele devam ettirildiğinde gerçek kurtuluş bu güzergâhta gerçekleşecektir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu