GüncelMakaleler

YORUM | Önce Hrantları Vururlar

"O, iyi bir solcu aynı zamanda iyi bir Ermeni’ydi. Çift sakıncalı bir kimlikle sürgün dolu, ölümlü yolda dürüstçe yürüdü."

Bu ülkede önce piyanoları ve çutagları(keman) kırarlar. Bu ülkede sayısız gazetecileri, önce Hrantları vururlar? Bu ülkede neden önce ibreti alem olsun diye alacele Hrantları darın ağacında sallandırırlar? Neden önce Hrantları karanlık mahsenlerde, denenmemiş en ilkel-en barbar işkencelerden geçirip günler ve aylarca kör hücrelerde aç susuz bırakıp farelerle yaşamaya mahkum ederler? Neden önce Hrantlar lanetlenip taşlanır? Bu ülkede neden önce Hrantlara zincirli kelepçeler takılıp en ağır cezalar verilir? Bitmeyen tükenmeyen Ermeni düşmanlığının nedeni nedir? Muktedirler neden Ermeni devrimcilerden neden bu kadar çok korkar?

Hrant “Ben iyi bir solcu ve de iyi bir Ermeni’yim”, “Beraber yaşadığınız farklı kimlikleri aşağılıyorsanız. Bunun adı ırkçılıktır. Dünyanın en büyük suçu budur!” dedikten, amacını ve kimliğini açık dile getirdikten sonra başı beladan ve gizli saklı faşist tehditlerden kurtulmadı. Hrant ne devrimci kimliğini gizledi. Ne soykırım yaşamış halkının rengini inkar etti. Diktatoryanın hüküm sürdüğü Cumhuriyeti Türki’de aradan yüz on yıl geçmesine rağmen bir tabu olmaktan çıkamayan Ermeni Soykırımı’nı en yalın, en anlaşılır, kendine has üslubuyla korkusuzca dile getirdiğinde belalardan bela seçmiş oldu.

Amacının ne olduğunu yalın bir dille dile getirdikten sonra bilcümle faşistlerin, resmi ve sivil ajanların sürek avı olmaktan kurtulamadı. Düşmanları onun eski Partizancı ve iyi bir Ermeni olduğunu da iyi biliyordu. Bundandır ki, herkesten önce ilk hedef olarak seçildi. Sürekli izlendiğini, kem gözlerin üzerinde olduğunu çok iyi sezinledi. Bunun için güvercin tedirginliği hissettiğini dile getirmekten çekinmedi. “Bu ülkede insanların güvercinlere dokunmayacağını” düşündü. Buna samimi bir şekilde inandı. Sayısız kez resmi ya da gayri resmi karanlık güçler tarafından tehdit edildi.

O hazır cennetlere gidip yaşamaktansa yaşadığı cehennemi cennete çevirme mücadelesini kendine amaç edindi. Rahatı ve kolayı değil zor ve zahmetli olanı seçti. Ölüm dolu dikenli yollarda yürümeyi göze aldı. Hazır cennetleri elinin tersiyle itti. Çünkü o suyunu, Armenak Bakırcıyan isminde Silivanlı yiğit bir Partizandan almıştı. Çelikleşen Hrant ne aldığı suyu ne can yoldaşı Armenak’ın direnişini ve devrimci fikirlerini ne de onun halkların tarihine kanıyla yazdığı kardeşliği unutmadı.

O, iyi bir solcu aynı zamanda iyi bir Ermeni’ydi. Çift sakıncalı bir kimlikle sürgün dolu, ölümlü yolda dürüstçe yürüdü. Bir gün faşist bir kurşunla kalleşçe arkadan vurulup toprağa düşeceğini hesaplamadı. Bir çocuk saflığında yaşadığı topraklarda güvercinlere dokunulmayacağına inandı. Güvendi karıştığı kalabalığa. Arkasından gelenlere dönüp bakmadı bile. Ancak yanıldı. Unuttu ilk can yoldaşı Armenak’ın bilgelik dolu, devlet ve faşizm hakkında sözlerini ve uyarı dolu samimi öğütlerini. Oysa kısa bir zaman geçmemişti ki can yoldaşı Karakoçan’da rütbeli ve apoletli faşistler tarafından acımasızca kurşunlanmıştı. Halen hafızasında iri puntolarla yazılıydı Ermeni bir devrimcinin infaz edildiği haberi.

Hrant, narların kan ağladığı topraklarda yaşadı. Bunun tanımsız acısını yüreğinin derinliklerine kadar hissederek yaşadı. Unutmadı Ermeni yetimhanelerdeki Anadolu çocuklarının hüzün dolu hikayelerini. Dünyanın dört bir yanına kılıç ve süngü zoruyla yollanan göçüp gittikleri yerlerde bile Sasun, Van, Muş, Dikranagert, Hacin, Silivan, Zeytunlu olduklarını ifade ederek yaşayıp ölen Hayları unutmadı.

O, çatlağını bulamayan suyun, nar tanesi gibi dünyanın dört bir yanına dağılmış bahtı kara Hayların hikayesini yazıp gün yüzüne çıkardığı için muktedirler tarafından sevilmedi. Kısa zamanda hedef seçildi. Kem gözle bakılıp ölüm fermanı için notlar tutuldu. Kah kalemiyle kah kamerasıyla kaybolmuş Ermenileri aradı. Kaybolan hayların izlerini sürerek birbirini bulmalarına yardımcı oldu.

Sadece kaybolmuş halkının acısını hissetmedi. Zulüm altında nefes almak zorunda kalan tüm mazlum halkların acısını da yüreğinin derinliğinde hissettiği için insan olmanın, devrimci olmanın en kutsal erdemlerini kuşandı. Sonra zorla İslama sürüklenen Hayların dramını yazdı. 1915’ten sonra Fatma, Ayşe, Gülbahar, Hasan, Sinan olan Hayların acısını da kendi acısı bildi.

Hrant, delik ayakkabısıyla kalleşçe vurulduğunda onu yerden kaldıran olmadı. Hayalleri ve idealleri yarım kaldı. Acısı ve ahı derin bir acı olarak yüreğimizi sızlatarak yaktı. Bazı yaralar ve acılar zaman geçse de iyileşmez, bazı anılar yıllar geçse de unutulmaz. Onu unutulmamasını sağlayan elbette ilkin onurlu ve başı dik yaşam öyküsü idi. Ama aynı zamanda da onun hatırasına sarılan, katillerinden hesap sorulacağını haykıran binler, on binlerdir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu