Biyolojik ve kimyasal silahlarda baş döndürücü gelişmelere yenilik kaydeden, uzayı, yıldızları keşfe çıkan, zihni okuyan makineler, uçan araçlar icat eden kapitalist dünya ne Kaliforniya da ne de Bolu-Kartalkaya otelinde çıkan yangını söndürmeye çare bulamadı.
Kartalkaya ve Tişrîn Barajı, utanç dolu faşist zulmün, kömür olan adaletsizliğin yaşanan farklı iki örnekleridir. Kartalkaya’da çalışmayan yangın söndürme helikopterleri söz konusu Tişrîn’i savunmaya gelen mazlum Kürtler, Medya Savunma Alanlarını koruyan gerillalar olunca her türlü imha silahlarını yükleyip ışık hızıyla harekete geçip kan dökebiliyor. Çoluk çocuk demeden kitlesel katliam yapabiliyor. Her tarafı yangın yeri olmuş, derin çelişkilerin yaşandığı artık kabul edilemez adaletsizliğin hüküm sürdüğü zamanlardan geçiyoruz.
Bozuk düzende ne Kürt halkının, ne çocukların, ne işçi ve kadınların bir değeri ve kıymeti vardır. İş cinayetlerinde, deprem ve sel felaketlerinde ölen patronlar olmuyor. Generaller, haramzadeler, efendiler ölmüyor. Yanan, göçük ve toprak altında kalan, ezilen, sel felaketinde ve deprem yıkıntıları altında can veren kömür olanlar, hep fakir fukara halk oluyor. Çünkü sermayenin ve adaletsizliğin egemen olduğu bu ülkede ne insanca çalışma koşulları ne yaşam ve can güvenliği vardır. Çünkü işçilerin, emekçilerin, arkalarında Ankara yok. Sırtlarını dayayacakları sağlam bir iş ve çalışma koşulları, onları koruyacak güvenilir yasalar yoktur. Bu ülkenin adaleti odun ve kömürden önce yanmış, insan canından önce yaralanmıştır.
Azami kâr hırsı, aşırı kazanç uğruna insan canı havadan ve sudan ucuz oluyor. Kömür gibi yanmak, sudan nedenlerden dolayı ölmek serbest! İnsanca onurlu yaşamak yasak! Alınması gereken tedbirlerin, denetlenmesi gereken cihazların olmamasından kaynaklı dolayı adı kaza olan cinayetlerin sayısının haddi hesabı yoktur. Ölümlerin ezici bir çoğunluğu ihmal, denetimsizlik, hukuksuzluk sonucu meydana gelmektedir. Kazancı paylaşmamak uğruna ölümü işçilere, çalışanlara kadın ve çocuklara reva görmek sistemin fıtratında vardır. İnsan canının ve emeğinin sudan ucuz olduğu Türk hukuk sisteminde ölümler kayıt altına alınmayacak kadar bedava ve ucuzdur.
Tüm toplu cinayetlerde olduğu gibi yozlaşmış AKP-MHP iktidarında basın, bürokrasi ve yargı el ele vererek toplu insan katliamlarına sebep olan gerçek sorumluların açığa çıkmaması, cinayetlerin örtbas edilmesi için büyük çaba sarfetmektedir. Toplu tüm cinayetlerde olduğu gibi toplumun öfkesini dindirmek için her dönem olduğu gibi göstermelik soruşturma ve yargılamalar yapılır; zaman içinde her şey unutturularak geçiştirilir. Suçlular serbest bırakılır.
Kapitalist sistem, yeni milyarderler yaratmayı başarıyor. Beyazın, karın, ortasında ateşi, yangını söndürmeyi başaramıyor. Tekniğin devasa gelişimi sermayenin bir avuç kapitalistin elinde birikerek büyümesi karşısında işçilerin emekçilerin insanca yaşam ve çalışma koşulları yaratılmıyor. İş ve çalışma güvenliği öncelik hale getirilmiyor. Cinayet ve katliamlar son bulmuyor. Toplumda uçurumlara varan sınıfsal çelişkiler artık hiçbir yere sığmıyor, sığdırılamıyor. Yanan, kavrulan, kömür kesilen hep yoksul canlar oluyor.
Bozuk çarkta düzen, paranın efendi olduğu sistemde hak, adalet olur mu? Yangın söndürme gereçleri bozuk, duman dedektörü yok, yangın merdiveni yok. İkaz sistemi yok, otomatik yağmurlama sistemi yok, ışık yönlendirme levhaları bozuk, tahliye çıkışları bozuk… Bu haldeki bir otelde ihmal sonucu çıktığı söylenen yangında insanlar sağ kalabilir mi?
Kartalkaya yangını bir kaza değildir. Göz göre göre gelen bir cinayettir. Bunun sorumlusu da devlettir. AKP-MHP faşist iktidarıdır. Onun bozuk düzenidir.
Erdoğan diktatörü “Türkiye yüzyılını” halkın seçtiği belediyelere kayyum atayarak, özgür basın emekçilerini haksız yere tutuklatıp katlederek, Rojava’yı, Medya Savunma Alanlarını her gün bombalayıp insanları katlederek yaratıyor.
Erdoğan’ın “yüzyılı” yangında kömür olan, dumandan boğulan masum insanlardır. Erdoğan’ın “yüzyılı” SİHA’larla bedeni paramparça edilmiş, delik ayakkabılı Nazım’ın, gün yüzlü Cihan’ın, sanatçı Bavê Teyar’ın cansız bedenidir. Kürt analarının son bulmayan çığlıkları “Mala te bişewite Erdogan!” lanetidir.
AKP-MHP iktidarının doğa kıyımına, Kürt halkının, işçi, kadın kırımına ses çıkarmayan, haksızlıklara itiraz edip tepki vermeyen öfke ve itirazlarını yükseltip örgütlemeyen, susan herkes suçludur. Unutulmamalıdır ki, korkan her gün ölür.
(Yeni Özgür Politika – 28 Ocak 2025)