Yüz yılı aşkın bir zamanda, 1914 tarihinde sosyalist-devrimci, kadının kurtuluşu mücadelesinin yılmaz kadını, kadın önder Clara Zetkin’in öncülüğünde, yüzlerce kadının direnişiyle dünya çapında ortak bir mücadele günü kazandık.
Ataerkil sisteme, patriarkaya karşı sesini yükselten, mücadelenin öncüsü kadınların dünya kadınlarına en değerli mirası oldu bu gün. İşte bu düşünceden yola çıkarak kendi ülkelerinde, alanlardaki direnişi örgütleyen kadınlarla birlikte mücadeleyi ortaklaştırmak, tüm kadınların seslerine ses olmak, birlikte ortak mücadeleyi daha da ileri taşıyabilmek için, 2011 yılında Venezuella’da bir dünya kadın konferansı gerçekleşmişti.
Bizler için oldukça heyecan verici olan bu ilk konferanstan sonra tekrar Tunus’ta dünyanın tüm coğrafyalarından katılan mücadelenin öznesi, öncüsü, direnişçi kadınlarla bir arada olmak tarif edilmez bir mutluluktu.
Konferansın ilk günü geniş katılımlı bir yürüyüşle başladı. Latifa Tamallah kadın kurumunun ev sahipliği yaptığı konferansın ilk gününde farklı coğrafyalardaki kadınlarla birlikte kendi dillerinde attıkları sloganlarla, marşlarla Tunus sokaklarında halkın dikkatini çeken bir yürüyüş gerçekleştirdik.
Tunus bağımsızlığını 1956 ‘da Habib Burgiba’nın önderliğinde kazanmış ve 14 ocak 2011 ‘de de halkın direnişi sonucu Zeynel Abidin Bin Ali iktidarı devrilmişti. Bu nedenle eylemin başlangıç alanındaki meydana Habib Burgiba ve 14 Ocak 2011/ Devrim Meydanı ismi verilmiş. Belki de çoğu kadının alışkın olmadığı oldukça yüksek bir sıcaklıkta çok hareketli, direniş dolu bir yürüyüş oldu. Devamında “Citi de la Culture” konferans salonunda sonlandırılan yürüyüşten sonra görkemli bir açılış gerçekleşti.
Konferansın hazırlanması sorumluluğunu üstlenen kıta koordinatörleri, kıtalar hakkında raporlarını sundular. Filistinli sanatçının uzun bir süredir Fransa ‘da tutsak tutulan devrimci Georges Abdallah üzerine konuşma yapmasının ardından salondakiler “Politik tutsaklara özgürlük!” sloganları attılar. Bu dayanışma ruhu daha sonra kadınların sahnedeki dansları ve omuz omuza çektikleri halaylarla daha da perçinleşti. Konferansın ilk gününü kadınlar birlikte ” Çav Bella”yı söyleyerek sonlandırdılar.
Bizler Yeni Kadın olarak konferansa iki atölye çalışmasıyla katıldık. Fransa delegemiz diğer delegelerle birlikte “toplumsal cinsiyet eşitsizliği ” üzerine verdiği sunumun yanı sıra, Yeni Kadın olarak “Özsavunma ve kadının beyanı esastır, aksini ispat yükümlülüğü erkeğe aittir ” ilkesini ele alıp tartıştık. Farklı ülkeden katılan arkadaşların deneyimlerini ve düşüncelerini paylaştığı çalışma atölyelerinde oldukça verimli tartışmalar yürütüldü. Bu tartışma sonucu daha sonra genel kurulun raporlarına eklenmek üzere sunuldu ve delegelerin imzaları toplandı.
Konferansta toplam 30 çalışma atölyesi yapıldı. Emperyalist savaş ve sömürgecilik politikalarının tartışıldığı, göçmenlik ve küreselleşme , LGBTI+ mücadelesi, Kadın ve sendika çalışması, Tunus tarım işçileri, Kamerun’daki kadınların durumu, Rojava devrimi vb. konularda yapılan çalışmalar katılımcı kadınlar için oldukça verimli geçti.
7 Eylül günü başlayan ve 3 gün devam eden Genel Kurul’da öncelikle delegeler, daha sonra da misafirler konuştu. Söz hakkı alan tüm kadınlar öncelikle kendi ülkelerinde yaşadıkları kadın kırımlarına taciz ve tecavüzlere, zulme ve direnişe değindiler.
Ülkelerden gelen kadınlar, yaşadıkları sorunları dile getirirken asıl mücadele edilmesi gerekenin ataerkil sistem olduğu noktasında aynı sözcükleri kullanması, kendilerini anlatırken mücadelenin önemini vurgulamaları ve ortak mücadeleyi ön plana çıkarmaları önemliydi.
Peru adına konuşan kadın arkadaşın, mücadeleyi yükseltmek için bilincin yükseltilmesini vurgulanması. “Biz kadınlarız, biz üretiyoruz, insanları biz geçindiriyoruz, bizi görün.. Bizler Peru’da aç kalmamak için mücadele veriyoruz, bizim dilimizde kadınlara kayaya diyorlar” demesinin ardından kadınlar “Yaşasın Kayaya!” sloganı haykırdı.
Rojava’dan gelen arkadaş ,”Rojova’yı anlatmak istiyorum..’ diyerek, T.C ‘nin sistematik saldırılarını aktarması ve tüm bu saldırılara karşı birlik çağrısı yapması, salondaki kadınlar ‘Jin jiyan azadi!’ sloganıyla karşılık verdi.
Irak’tan Leyla arkadaşın 2014 yılında yaşadıkları katliamı anlatması ve Ezidi kadınların yüreğinde nasıl derin bir yara açtığını anlatması, aynı zamanda Irak’ta ilk defa bir kadın hareketinin oluşumunu vurgulaması ve ‘bizimle olun, çünkü sadece kadınlara güveniyoruz ,onun için buradayız” sözleri coşkuyla alkışlandı.
Türkiye Kürdistanı’ndan gelen arkadaşın dünya çapında kadınların yaşadıkları saldırılara karşı yeni örgütlenme mekanizmalarının bulunup, yerel mücadelenin dünyadaki mücadeleyle birleştirilip çözüme odaklanılmasını vurgulaması, Afganistan’dan gelen arkadaşın Taliban’ın aynı gerici, yobaz, kadın düşmanı Taliban olduğunu örneklerle açıklaması ve Taliba’nın bu gücü emperyalistlerden aldığını vurgulaması…
Batı Sahra delegesinin 7 yaşındaki kız çocuğunun devrimci bir şarkı söylediği için işkence gördüğünü ve çocukların korkularla büyütüldüğünü, şimdi de çocuklarının aynı hikayelerle büyüyeceği için korktuğunu fakat umudunun olduğunu açıklaması…
Ve diğer ülkelerden gelen kadınların da yaşadıkları sorunları anlatırken umutlu olduklarını, kadın direnişlerini ön plana çıkarmaları çok önemliydi.
Kamerun’dan katılan kadınlar kendi ülkelerinde hala devam eden kadın sünnetlerine değindiler. Özellikle küçük yaşlardaki kız çocuklarına yapılan kadın sünnetlerinde kız çocuklarının çektiği zorluk, acı ve ölümlerden bahsettiler. Ethopia adına yapılan konuşmada o coğrafyada hala süren savaşlara ve kadınların askerler tarafından uğradığı tecavüzlere dikkat çekildi. Afrika kıtasındaki gelişmelere yönelik genel sessizliğe dikkat çekmek için bir delege şu sözleri kullandı: “Bir nehrin yanından geçerken, o nehri durgun görürsünüz. Halbuki içinde bir timsah vardır, fakat o timsahı görmüyorsunuz. O timsah da biziz”.
Meksika’dan katılan delege kendi ülkesindeki kadın cinayetlerine dikkat çekti. Günde ortalama 10 kadının öldürüldüğü Meksika’da kadınların genel itibariyle memur pozisyonlarında yer alan erkekler tarafından öldürüldüğünü söyledi. Aynı zamanda özellikle Peru’da devrimcilere yönelik gerçekleşen cadı avına dikkat çekti. Bosna’dan katılan delege, savaş döneminde kadınların yaşadığı taciz ve tecavüzlere dikkat çekti ve şu sözleri kullandı: “Tecavüz bir savaş silahı olarak kullanılmakta. Biz bir çok kadın gibi bu silaha maruz kaldık. O tecavüzcüler sonradan hiç bir şey olmamış gibi serbest gezdiler. Biz Bosnalı kadınlar olarak hepsini bulduk ve ifşa ettik. Şu an cezalandırılmaları için yasal süreç içerisindeyiz.. ” dedi.
Bizler Yeni Kadın delege ve katılımcıları olarak bu konferanstan çok şey öğrendik. Orada bulunduğumuz süre içinde dünyanın farklı coğrafyalarından gelen kadınlarla tanışma, kaynaşma, paylaşma imkanı bulurken genelde konferans sürecinde politik, pratik tecrübeler yaşanmışlıkların aktarımı, kadınların gelinen coğrafyalardaki durumlarına dair objektif bilgi aktarımı edinmeden ve kültürel, sanatsal ortaklaşlığı birlikte yaşamamızdan dolayı mutluluk duyduk. Kadın dayanışmasının uluslararası güzel bir örneği olan bu konferansta kadınların kurtuluşunun ancak sisteme, emperyalistlerin sömürgeci politikalarına, ataerkiye, patriarkal kapitalizme karşı ortak mücadele ile kazanılacağı yönünde ortak bir söylemin çıkması bizler için çok önemliydi.
Birlikte kadın dayanışmasını Uluslaşası alanda en iyi şekilde örüp, bu konferansın ruhunu alanlara taşımak sözüyle ve bir dahaki konferansa daha güçlü bir kadın hareketinin başarısını yakalayabilmek umuduyla konferanstan coşkuyla ayrıldık.
3-10 Eylül tarihleri arasında yapılan 3. Dünya Kadın Konferansı, dünya kadınlarının yürek yüreğe vererek mücadelede nasıl birlikte güçlü olabileceğinin en somut hali ve örneğiydi.
Selam olsun!