Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılmasını talep etmek amacıyla “Failler belli, kayıplar nerede” sloganıyla her hafta düzenledikleri eylemlerini, 853’üncü haftasını da koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle online olarak gerçekleştirdi. Eylemde bu hafta 29 Temmuz 1981’de gözaltında kaybedilen daha sonra cenazesi bulunan Süleyman Cihan’ın failleri soruldu.
Bu haftaki buluşmada ilk olarak Süleyman Cihan’ın kardeşi Avukat Ahmet Cihan konuştu.
Cihan, Süleyman Cihan’ın kimliği meçhulmüydü diye sorarak şunları söyledi;
“Süleyman, otobüs ile Lüleburgaz’dan İstanbul’a gelirken bir ihbar üzerine gözaltına alındı. Otobüs şoförünün dosyadaki ifadesine göre Mercedes marka bir araç Büyükçekmece rampasında otobüsün önüne geçip otobüsü durdurmuş araçtan inen 5 kişi otobüste 1 nolu koltukta oturan Süleyman’ı göz altına almıştır. Süleyman gözaltına alınınca ilk önce ikinci şubeye götürülmüş, burada gözaltında tutulan yakın akrabasına teşhis ettirilmiştir. Yani kimliği konusunda tereddüt yoktur ve ilk günden itibaren emniyet kayıtlarında da Süleyman Cihan olarak yer almıştır. Buna rağmen ailenin Emniyet Müdürlüğü ve sıkıyönetim nezdinde ısrarlı aramalarına rağmen Süleyman Cihan adında birinin gözaltına olmadığı cevabı veriyorlar.
“İşkence insanlık suçudur. Bu suçu işleyen devlet görevlileri zamanaşımı nedeniyle yargılanmaktan kurtarılamaz”
Süleyman Cihan’ın muhalif kimliği nedeniyle hedef seçildiğini katledildiğini söyleyen Cihan; “12 Eylül Faşist Darbesi dönemine işlenen bu cinayet ile ilgili olarak yapılan suç duyurusu sonuçsuz kaldı. Benzer dosyalarda olduğu gibi soruşturma dosyası kapatıldı. 2012 yılında Otopsi raporları da eklenerek için yapılan bir suç duyurusu üzerine yeniden bir soruşturma başlatıldı ancak soruşturma dosyası iki buçuk yıl boyunca Anadolu Adliyesi ile İstanbul adliyesi arasında gidip geldi. Dosyada bu süre içinde 5 savcı değişti. Dosyanın son savcısı Süleyman’ın o dönem emniyetçileri tarafından işkenceye tabi tutularak öldürüldüğünü tespit etmesine rağmen zamanaşımı nedeniyle kovuşturma olanağı bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdi. Savcının belirttiği o dönem emniyetçileri Şükrü Balcı, Mehmet ağar ve ekibidir. İşkence insanlık suçudur. Bu suçu işleyen devlet görevlileri zamanaşımı nedeniyle yargılanmaktan kurtarılamaz 853 haftadır her cumartesi aynı saatte kayıplarımızın faillerini açıklıyor ve yargılanmalarına talep ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Bu sürecin esas sorumlusu Şükrü Balcı ve onun denetiminde Mehmet Ağar’dır.”
Süleyman Cihan’ı İstanbul Emniyeti’nde gören Hasan Hüseyin Çatalkaya ise süreci şöyle anlattı;
“12 Eylül döneminde içeri alınan işkenceye uğrayan insanlardan biriyim. İlk alınma tarihim 17 Temmuz 1981. Ancak resmi evraklara bu 4. 8. 1981 olarak geçti. Aradaki boş süreç işkencecilerin gayrı resmi işkence sürecine bir katkı niteliğindeydi. Bu dönemler Gayrettepe 1. Şubeye getirildim. Daha önce Balmumcu ve akabinde ikinci şube, ikinci şubede belli işkence gördükten sonra 1. Şubeye aldılar. 1. Şubede benimle birlikte kalan diğer siyasi hareketlerden insanlar mevcuttur. Cemil Lokumoğlu, Hüseyin Tatlıdil ve benzeri arkada isimlerini şu anda tam hatırlayamadım bir iki arkadaş daha vardı. O dönem Süleyman Cihan adlı arkadaşın üst katta işkence gördüğünü ve kalorifer borusuna bağlı kelepçeli vaziyette yukarıda tutulduğunu ifade edip uzun süredir yani uzun süredir derken birkaç gündür ses alamıyoruz. Sanırım onu öldürmüş olabilirler bunu dışarıya bildirebiliyorsanız bildirin diye bana ifade ettiler. Fakat bana ifade ederken aynı şekilde ben de yukarıda işkenceye alındığımda aynı sürece tanık olduğum. Yukarı çıktığımızda ben Süleyman Cihan ölmedim dışarıya iletin diye sesler geliyordu. Belli süre sonra kesildi. Bundan sonraki süreçte sanıyorum Tercüman Gazetesi ve diğer sağ gazeteler o dönem öldü diye haber çıkarmışlardı fakat, ölmemişti. O gazeteyi de bizzat Süleyman Cihan’a vermeleri gerekiyor ki Süleyman Cihan ondan dolayı ben ölmedim dışarı iletin deme gereği duymuş olmalı. Fakat işkenceciler 29 Temmuz’da alıp 30 Temmuz’da intihar etti şeklinde aileye bildirmişlerdir. Bu gerçek ve doğru değildir. Bu sürecin esas sorumlusu Şükrü Balcı ve onun denetiminde Mehmet Ağar’dır. Mehmet Ağar’ın ekibinde Mehmet Yetiş ve Bayram Kartal’ın olduğunu ve -Bayram Kartal kendisi Sivaslıdır-olduğunu biliyorum. Onun dışındakileri hatırlayamadım Hatırlamam mümkün değil zaten bize mümkün olduğunca o imkanı vermiyorlardı. Ben bu sürecin tanığıyım”
“Devletin özel politikası gereği, cezasızlık politikası Türkiye’de egemen olduğu için bu dosyada zaman aşımına uğradı”
Bu haftaki açıklamada konuşan davanın avukatların Mihriban Kırdök şunları söyledi;
40 yıl önce bugün Süleyman Cihan’ı kaybettik. Ben öğrenciyken onun ailesinin hak arama mücadelesine başlamıştım. Hukuk fakültesi son sınıfta başladığım bu süreci daha sonra avukat olarak devam ettirdim ve sevgili Ağa amcayla babasıyla adım adım sıkıyönetimin o kararlı koşullarında onu aramayı sürdürdüm. Süleyman’ın ölümüne bir duruşmada İbrahim Ünal dava arkadaşlarından İbrahim Ünal, savcılığa sorduğunda kendisinin Zindanarkası Mezarlığına gömüldüğünü öğrendik. Ve bu süreçte sanıyorum 3 ay aşkın ya da 3 aylık bir süre içinde Zindan arkası Mezarlığı’ndan çıkarılarak şu anda toprağa verildiği Feriköy Mezarlığı’na getirildi. Bu konuda Avukat Kemal Yılmaz ön ayak oldu. Ancak ben staj döneminde başladığım bu süreçte mezarın nakil işlemlerini sürdürdüm bunların birçoğunda Ağa amca hep yanımızdaydı gözlerindeki Hüzün hiçbir zaman Bitmeyen bir babaydı. Hak arama mücadelesi ne biz ailesiyle sürdürmeye devam ettik o dönem bu ölüm olayına yapılan suç duyurularında talepler reddedilince 1985 yılının aralık ayında 5 Avukat yeni bir suç duyurusu hazırladık sıkıyönetimin kalkmasından hemen sonra. O dönemde yetkili ağır ceza mahkemelerine dilekçe verdik. Ve bu arayış hep devam etti. Ancak bu tür davalarda devletin özel politikası gereği, cezasızlık politikası Türkiye’de egemen olduğu için bu dosyada zaman aşımına uğradı biliyor ve inanıyorum ki Adalet hak ve hukuk herkes için gerekli Süleyman’ı kaybettirip Zindan arkası Mezarlığı’na gömenler onun kim olduğunu bildikleri halde intihar etmediğini bildikleri halde bu yönteme başlamışlardı Süleyman’ı saygı ile anmak istiyorum. Hiç yaşarken onu tanımadım ama öğrenciliğim den başlayıp avukatlığım sürecinde devam eden bir süreçte onun yaşam hakkı ihlaline karşı hukuki cephede verilen mücadelede karınca kararınca yer aldım .
“İşkence insanlığa karşı bir suç. Ve işkencede, insanlığa karşı suçta zaman aşımı olmaz”
Bu haftaki basın açıklamasını Cumartesi insanlarından Yasemin Bektaş okudu.