Komprador feodal-faşist devlet, kendini sadece şiddet aygıtıyla özgürlük ve kurtuluş arayanlara, hakikat mücadelesi verenlere saldırmakla sınırlandırmaz. Onları fiziki olarak katletmekle yetinmez. Aynı zamanda ideolojik-psikolojik aygıtlarını devreye sokarak beyin ve duyguları tutsak almaya, irade kırmaya, örgütleri tasfiye etmeye çalışır. Devrimci hafızayı silmeye, bozmaya, değersizleştirip sıradanlaştırmaya, silikleştirerek unutturmaya çalışır. Çökertip tasfiye etmek için elinden gelen her türlü ideolojik baskı aygıtını kullanmaya çalışır. Çok yönlü kuşatmaya alarak hareketsiz bırakmaya, kitlelerle bağını koparmaya, umutsuzluğu egemen kılmaya çalışarak, adım adım devrim ideallerinden uzaklaştırıp özüne yabancılaştırmaya çalışır. Her alanda ve anda, proleter devrimci ideolojiyi etkisiz kılıp zayıflatarak burjuva ideolojisini egemen kılmayı amaçlar. Bunu bir süreliğine yapmaz. Sürekli, düzenli ve sistematik olarak yapar.
Bu tür saldırılar elbette etkiler yaratabilir. O nedenle özgürlük ve devrim yoluna çıkanlara yönelik ideolojik ve psikolojik saldırıların her dönem çok yönlü olduğunu ve olacağını öngörmek, bununla hesaplaşmak ve buna karşı hazır ve uyanık olmak gerekir.
Devrimciler, tüm bunlar karşısında güçlü bir bilinç yaratmak, uyanıklık geliştirmek ve analitik bir sorgulama düzeyi kazanmalıdır.
Direnişten, bedel ödemekten başka yol yok!
Devlet denilen örgütlü şiddet aygıtı, fiziki saldırılar üzerinden bir bütün olarak başarılı olamazsa da saldırılarını inatla ve ısrarla her gün yenileyerek, artırıp çoğaltarak devam ettirecektir. Bizler de dünden daha güçlü bir şekilde devrimci bilincimizi ve örgütümüzü güçlendirip sağlamlaştırarak, saldırılara karşı koyacağız. Bunu devrim ve sosyalizm uğruna toprağa düşüp yıldızlara uzanan öncülerimize, yoldaşlarımıza sahip çıkarak yapacağız. Onları, sınırlı zamanlar içinde solgun resim ve isimlerine bakıp hatırlayarak değil, her gün devrimci pratiğimiz içinde çoğaltıp büyütüp zirvelere adlarını yazarak anacak ve hatırlayacağız.
Biz Partizanlar, bir yandan devletin her türlü sömürü ve şiddetine diğer yandan ideolojik teslim alma aygıtlarına karşı savaşırken bir yandan da her türlü burjuva ve küçük burjuva anlayışlara karşı da mücadele edip direnmek zorundayız. Devrimci bir hafıza ve şehitlerimizi güçlü bir sahiplenme bilinci ve örgütlülüğü yaratmalıyız. Unutulmalarına ve sıradanlaştırılmalarına asla müsaade etmemeli, izin vermemeliyiz. Tüm ülkelerin, tüm dillerin, tüm zamanların özgürlük şarkılarını söylemeye devam etmeliyiz.
Şehitlerimizin sesini, ayak izlerini, gülüşlerini devrimci yaşamımızın her bir anında yaşatmaya devam etmeliyiz. Şehitleri anmak, devrim ideallerine sarılmak demektir. Devrime ve sosyalizme güçlü tutunmak ve bağlanmak demektir. Çünkü onlar tüm zamanların her bir anında bizlere “Sil gözyaşlarını, ben ölümsüzüm. Ve her Ocak’ta sizleri pratiklerinizde ziyarete geleceğim. İdeallerim ve anılarım sonsuz kalacaktır. Beni başka zamanlarda aramayın. Baharın güneşinde ilk ışınlarında arayın!”
Onlara verilmiş sözümüz var. Onlar, sömürü dolu zulüm dünyasına yüksek sesle haykırılan itirazlarımızdır. Onlar, halkların yürümesi gereken özgürlük yolunda kaderine razı olmuş dilsizlerin öfke dolu isyan sesidir. Bizler şehitlerimizin yaşarken yaptıklarını yapmaya, geride bırakıp yapamadıklarını tamamlamaya çalışarak onların hayallerini zulmün kılıcı altında dolaştıracağız.
Devrimciler, bitmeyen özgürlük şarkısıdır!
Devrimciler zamanı ve anı doğru okuyan, geleceği gören ne yapılması gerektiğini iyi bilen, akıllı insanlardır. Onlar, iyi bir yazar, iyi bir hatip, etkileyici bir konuşmacı, etrafındaki insanlarla, yoldaşlarıyla çok güçlü bağlar kurmaya çalışan sanat ustalarıdır. İçtenlikle, inanarak ve açıklıkla konuşurlar. Konuştukları insanları düşünce ve duygusal olarak etkilemeyi bilirler. Duygu yoğunluklu ve bilgelik dolu cümleler kurarak fethe çıkarlar. Söylediklerine güçlü inanırlar. Bundandır ki, etrafındaki insanlarla içten ve derinden, güçlü bağ kurarlar.
Devrim bir etkileme, uyandırma, farkındalık yaratarak harekete geçirme, örgütleme sanatıdır. Etkili düşüncelerin insanları harekete ve eyleme geçirme ustalığıdır. Süreklilik sağlandığı oranda, etkisi ve gücü artar. Süreklilik yaratmayan etkileme ve farkındalık zaman içinde silikleşir. Sönümlenir ve unutularak kaybolur. Dolayısıyla işçiler, köylüler, gençler, kadınlar ve aydınlarla kurulan ilişki sürekli ve etkili hale getirildikçe örgütleme ve örgütlenme denilen büyülü silah maddi bir güce dönüşür. Unutmamak gerekir ki, “taşı delen suyun gücü, sürekliliğindedir.”
Kitlelerin sevgisi…
Devrimciler, dürüst insanlardır. Yaşam ve her an bedel ödemeye hazır pratikleriyle kitlelerin gerçek sevgisini kazanır. Sözden çok elleri, laftan çok pratikleri ve eylemleriyle feda ruhlu öncü pratikleriyle kitlelerin desteği ve güveni kazanılır. Söz bir şeydir ancak her şey değildir. Etkili bir yazı bir şeydir ancak her şey değildir. El ve eylemle yürütülen mücadele, sözlere değer ve güç kazandırır. Samimi, dürüst feda ve coşku dolu bir ruhla riskden korkmayan devrimci pratikle “her şey” olmanın zemini döşenir. Bilinç nasıl ki hareket halindeyse pratik eylem de sürekli hareket halindedir. Unutmamak gerekir ki, bugün kitlelerin karnı sözlere tokdur. Onların gerçek ihtiyaçları, doğru sözün eylem ve pratik halidir. Sürekli akan, yürüyen, büyüyen, güçlenen halidir.
Sadece bir söz, bir yazın, bir ziyaret, bir pratikle kitleler devrime yakınlaştırılmaz. Bu pratikler önemlidir ancak yetersizdir. Örgütlenme denilen büyülü silah, her gün kendini sürecin ve anın ihtiyaçlarına, sorun ve taleplerine yanıt olacak pratiğin gelişimi içinde güçlenir. Her bir pratikte bir önceki pratikten daha nitelikli, daha etkili, öncekinden daha güçlü ve tamamlayıcı, güven veren adımlar atılarak ve süreklilik kazanılarak kitlelerin güveni, desteği kazanılır.
Kitleler, devrimcilerin sözlerinden çok ellerine ve pratiklerine yaşam ve duruşlarına bakar, inanır, güvenir ve yüzünü devrimcilere çevirir. Bu mücadele ve eylem çizgisini izleyenler, kitlelerin sevgisini güvenini kazanır ve desteğini alır.
Kitlelerin desteğini kazanmak istiyor muyuz? Onlardan bütün güçlerini devrimci mücadeleye vermelerini istiyor muyuz? Eğer bunları istiyorsak, onlarla birlikte olmalı coşku ve inisiyatiflerini harekete geçirmeli, onların refahıyla ilgilenmeli, çıkarları için ciddiyet ve içtenlikle çalışmalı ve üretimde ve günlük hayatta karşılaştıkları bütün sorunları onlarla birlikte çözmeye çalışmalıyız. Ne onlar adına ne de onlarsız bir pratik hat izlenmelidir!
Böyle yaparsak kitleler bize güven duyacak, bizi desteklemeye başlayacak ve devrimi en değerli varlıkları bizzat kendi hayatları olarak göreceklerdir. Tarih boyunca kitleler fazlasıyla sultanlar, şahlar tanıdı, nice saraylar gördü. Dünyayı titreten gaddar hükümdarlar, gözü dönmüş zalimler gördü. Ancak kitleler ayağa kalkıp hükümdarların, zalimlerin üzerine yürüyünce, özgürlük ve devrim için sokağa dökülünce geride ne sultanlar ne saraylar ne de hükümdarlar kalır. Zulmün kaleleri birer birer yıkılmaya başlar. Yıkılmaz olan kale, kitlelerdir. Özgürlük ve kurtuluş arayan, düşleyen milyonlarca halktır.
Kitlelerin güven ve desteği ancak sürekli etkili güven veren, kendini yenileyen kitle çalışmaları devrimci pratikler sonucu adım adım kazanılır. İlk başta kitleler bizlere güven duymayacak, dinleyecek izleyecek ve tanımaya-anlamaya çalışacaktır. Sabırlı, zaman içinde her bir pratiğimiz bir öncekinden daha nitelikli, gelişkin, gözle görülür bir güven veren gelişim içinde ilerlerse devrimciler halkın “bizim çocuklar”ı olur.
Acaleci, sabırsız hemen sonuç alıcı bir hat, yanılgı ve başarısızlığı beraberinde getirir. Kitlelerden uzaklaşmayı getirir. Kitlelerin sesine kulaklarını tıkayan, onların düşünce ve önerilerini sabırla dinlemeyen ve onlardan öğrenmeyi esas almayan bir hat, kitleleri örgütleyemeyeceği gibi içimizdeki burjuvaziyi yaşatır.
Canla başla, sıkı ve planlı çalışmak!
İşçiler, köylüler, kadın ve gençler, Alevi ve Kürtler kısaca ezilen, özgürlük ve adalet arayan herkes, devrimcilerin canla başla, samimi ve dürüst duygularla çalıştığını görecek ve onlara inanacaktır. Gösterişsiz, sıkı çalışan, bütün kalbiyle halka hizmet etmeyi esas alanlar kitleler nezdinde saygı uyandırır. “Bir hırka bir lokma” yaşam felsefesiyle hareket edenler kitlelerin sevgisini kazanır. Devrimcilerin önerisi, sözü ilk başta kitleler tarafından kabul görmeyebilir. Sabrı ve iknayı, zamanı dikkate alan çalışma ise kitleleri kazanmaya başlar. Kitlelerin yürek ve beynini kazanır. Bunu mutlaka başarmalıyız. Kitleleri kazanmak için yeni yol ve yöntemler geliştirmeli ve bunun için kafa yormalıyız.
“Mücadele-eleştiri-dönüşüm”
Sömürü ve zulüm dünyasına meydan okuyan, devrim gibi cüret dolu yola çıkanlar kendi gerilik, yetmezlik ve bencilliklerine karşı da mücadeleyi yükseltmelidir. Ve bu mücadeleyi düzenli, sistemli ve bir eğitim haline getirmelidir. Başkan Mao, toplumsal değişimlerin temelinin insanın kendi iradesi ile kendisini değiştirebilmesinde görüyordu.
Eleştiri, ideolojik mücadelenin ve Partizan’ın vazgeçilmez eğitimidir. Eleştiri, kendin içindeki burjuva düşünce ve davranışla hesaplaşma, mücadele etme nitelikli bir eğitim ve sağlam devrimcileşme eylemidir. Küçük burjuva yaşam ve zihniyetten kurtulmanın, proleter devrimci bir kimlik taşımanın, kişilik kazanmanın, sağlam bir dönüşümün yegane yolu olan mücadeledir. Genelde eleştirinin devrimci dönüşümün en temel ihtiyacı olduğunun farkına yeterince varılmaz. İnsan, kendisini yeterli, eğitimini tamamlamış görür ve kabul eder. Eğitimin her dönem olması gerektiğini, bir ihtiyaç olduğunu, eleştirinin özü kavranmadığı için eleştirilere kendisini kapatır. Eğitimin süreğen bir ihtiyaç olduğu yeterince kavranmadığı için eleştiriye korkuyla yaklaşılır ve kolay kabul kolay edilmez. Oysa eleştiri bir eğitim ve dönüşüm ise ekmek, su ve hava kadar eleştiriye ihtiyaç vardır.
Proleter yaşamın, devrimci kişiliğin, örgütlü kimliğin yegane kriteri; eleştiri karşısında takınılan tavırdır. Tutarlılık, eleştiri ve devrimci yaşamdır esas alınması gereken. Özle sözü bir olmayan, eleştiriye kapalı olan devrimci dönüşümü yaşayamaz. Dışını, toplumu devrimci temelde değiştiremez. Değişmeyen değiştiremez. Dönüşmeyen dönüştüremez. Eleştiri yaşamdır, mücadeledir ve eğitimdir.
Devrimci yaşamı, tutarlılığı, eleştiriyi olağan günlük devrimci yaşamın bir parçası haline getiren, bunu bir eğitim tarzı haline getirenler ateşi ellerine alabilir tek başına bir çoğunluğu harakete geçirebilir. Düşmanın başına bela olabilir. Şimdi devrimcileşme ve düşmanın başına bela olma zamanıdır. Yüreğin, ellerin ateş olma zamanıdır.