DerlediklerimizGüncel

DENİZ ARAS | Unutma 28 Kanunusani’yi!

"Kuşkusuz M. Suphi ve on beşler öncesinde de coğrafyamızda özellikle Ermeni ve Rum devrimcilerin faaliyetleri başta olmak üzere önemli bir mücadele deneyimi ve pratiği vardı. Ancak Ermeni, Rum ve Süryani Soykırımı nedeniyle bu tarihsel tecrübe ortadan kaldırıldı. M. Suphi’lerin katledildiği sürecin aynı zamanda Pontus’ta sürdürülen soykırım süreci olması asla tesadüf değildir"

Resmi tarih açısından 28 Kanunusani (Ocak) 1921’in pek bir önemi yoktur. Bu nedenle “Milli Tarih” müfredatında yer almaz. Ancak bu tarih, coğrafyamız yoksulları ve ezilenleri için önemli bir tarihtir. Bu tarihte yani 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan gece yarısı, Türkiye Komünist Partisi önderlerinden Mustafa Suphi ve on beş komünist katledildi. Kafilede bulunan Maria Suphi ise rehine olarak alıkonuldu. Uzun süren esaret ve işkenceler sonucunda o da katledildi.

TKP heyeti, TBMM Reisi Mustafa Kemal’in daveti üzerine Anadolu’ya geçmiş ve kurulan bir komployla katledilmişlerdir. Sonradan açığa çıkan belgelerde TKP içinde doğrudan Ankara’ya bağlı olarak çalışan İttihatçıların varlığı ve bunlar aracılığıyla TKP heyetine bir tuzak kurulduğu anlaşılmaktadır.

M.Suphi başta olmak üzere on beşleri kimin katlettiği özellikle M. Kemal’e “devrimci” bir misyon yükleyenlerin katkısıyla hep bir tartışma konusu olmuştur. M. Suphi ve on beşlerin katledilmesi sonrasında TKP önderliğinin Kemalistleri “ilerici” gören ele alışları, eski İttihatçı yeni Kemalistleri, “anti-emperyalist” şeklinde değerlendirmeleri bunda belirleyici olmuştur. M. Suphi’leri katledenlerin anti emperyalist olmadıkları, halk düşmanı sınıfsal bir ideolojiye sahip oldukları ancak ve ancak yarım asır sonra İbrahim Kaypakkaya tarafından ortaya konulabilmiştir.

Kuşkusuz M. Suphi ve on beşler öncesinde de coğrafyamızda özellikle Ermeni ve Rum devrimcilerin faaliyetleri başta olmak üzere önemli bir mücadele deneyimi ve pratiği vardı. Ancak Ermeni, Rum ve Süryani Soykırımı nedeniyle bu tarihsel tecrübe ortadan kaldırıldı. M. Suphi’lerin katledildiği sürecin aynı zamanda Pontus’ta sürdürülen soykırım süreci olması asla tesadüf değildir.

Tesadüf olmayan bir başka şey ise “devlette devamlılığın esas olması”dır. Ankara’da iktidarı ele geçiren ve sonradan Kemalistler olarak adlandırılacak olan İttihatçılar, Osmanlı iktidarına karşı uyguladıkları, Ermeni, Rum ve Süryani soykırımında başarıyla test ettikleri çeteci ve komplocu yeteneklerini M. Suphi ve on beşlerin katledilmesinde de kullanmışlardır. Nitekim katliamın arkasında olanlar, katliamı sevk ve idare edenler, bu eylemlerini açıklıkla üstlenmediler. Katliamı bir fiil gerçekleştirilenler ise Pontus Soykırımı’nda aktif olarak yer alan gaspçı, soyguncu, tecavüzcü ama vatansever olarak ilan edildiler. Ödüllendirildiler ve kullanım süreleri dolunca tarihin çöplüğüne atıldılar.

Burada da tarihsel bir süreklilik söz konusudur. Kitlesel katliamlarda kullanılan ve kullanım süreleri boyunca “vatansever” ilan edilen bu çeteler; yüzyıllık cumhuriyet tarihi boyunca muhaliflere, devrimcilere ve halka yönelik katliamlarda kullanılmışlardır. Şimdilerde Suriye’yi fetihte kullanılan bu çeteler, Kuzey ve Doğu Suriye’de başta Kürt ulusu olmak üzere bölge halklarına yönelik katliam, gasp ve soygunlarda kullanılmaktadırlar.

On beşlerin katledilmesinin ardından Nazım Hikmet yoldaşları için şöyle yazmıştı: “1921 / Kanunisani 28 / Karadeniz / Burjuvazi / Biz / On beş kasap çengelinde sallanan / On beş kesik baş / On beş arkadaş / Yoldaş / Bunların sen isimlerini aklında tutma / fakat / 28 Kanunisani’yi unutma…”

Ancak on beşlerin takipçisi olduklarını iddia edenler, onları katledenleri unuttular. Hatta onlara ilericilik misyonu dahi yüklediler. Bugün dahi kendine komünist ve işçi partisi diyenler bir yandan on beşleri anarken diğer yandan on beşleri kasap çengelinde sallandıranlara emir verenleri de “özlemle ve saygıyla” anmaktadırlar. Temelleri Ermeni, Rum ve Süryani Soykırımı ile atılan ve dönemin koşulları içinde kendi sınıf iktidarları için “en büyük tehlike” olarak gördükleri on beşleri katlettirenlerin cumhuriyetinin kazanımlarından dahi bahsedebilmektedirler.

Elbette 28 Kanunisani’yi unutmamak gerekir. Ancak ondan daha da önemli olan 28 Ocak 1921’de on beşleri katledenlerin unutulmamasıdır. Hiç akıldan çıkarılmaması ve sürekli hatırda tutulması gereken budur. Bu unutulduğu içindir ki, günümüzde kimi çevreler tarafından iktidara muhalefet etme ve ilericilik adına M. Kemal’in omzunun arkasına saklanılmakta ve “sınıf mücadelesi” verildiği iddia edilmektedir.

  1. Kemal’in kalpağının arkasında bir devrimcilik, 72 devrimci çıkışının kimi eksikliklerinden beslense de bu eksiklik İbrahim Kaypakkaya tarafından aşılmıştır. Bu tarihten sonra M. Kemal’e ve onun temsil ettiği sınıfa dair her olumlama gerçekte 28 Kanunisani’yi unutmak demektir.
Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu