EmekGüncel

RÖPORTAJ | “Bugün, İşçi Sınıfının Savaş Günüdür!”

Fabrikada Vardiya Amiri Engin Gürbüz ile Çatalca Adliyesi önünde devam eden açlık grevi üzerine konuştuk. 

İşlenmiş et ürünleri üretimi yapılan Polonez fabrikasında çalışan ve Tek Gıda-İş Sendikası’na üye olduktan sonra işten çıkarılan işçiler, 17 Temmuz’da direnişe geçmişlerdi.

İşçilerin, işe iade talebiyle verdikleri mücadelenin 141’inci günü olan 6 Aralık’ta Ankara’ya başlattıkları “Anayasal Hak Yürüyüşü” Çatalca Adliyesi önünde polis saldırısı ile engellenmişti. Abluka altına alınan işçiler ise yürüyüş taleplerinin engellendiği ikinci günde açlık grevine başlamıştı.

Fabrikada Vardiya Amiri Engin Gürbüz ile Çatalca Adliyesi önünde devam eden açlık grevi üzerine konuştuk.  Gürbüz, “Gittiğimiz yere kadar, sürecin bizi götürdüğü yere kadar, emeğimizi alana kadar savaşmaya devam edeceğiz

– Polonez işçileri, Adliye önünde açlık grevinde. Bu eylemdeki son durumu aktararak başlayabilir misiniz?

– Biz biliyorsunuz, Çatalca’da kalmak için buraya yürümedik. Süreci takip ediyorsunuz zaten. Ankara’ya yürüyüşümüz fabrika önünde başladı. Adliyelerde basın açıklamaları yaparak devam edecektik yürüyüşe. Ama Çatalca Adliyesi’nin önüne geldiğimizde polis barikatlarla etrafımızı çevirdi ve buraya mahkûm edildik bir nevi.

Etrafımız, dört etrafımız şu an “emniyet” güçleri tarafından sarılmış durumda. Hemen hemen bir haftadır bekliyoruz.  Bunlar bu şekilde yolumuzu barikatlarla kesince biz de açlık grevine başladık. Tepkimizi dile getirmek için başladık greve. Beyaz kefenlerimizi de giydik. “Ölümüne savaşacağız” diyerek bunu yaptık.

Şu anda açlık grevimiz 168. saatinde devam ediyor. Açlık grevinde hastalanan, sağlığı bozulan arkadaşlarımız da oldu. Bu yedi gün içerisinde 20-25 arkadaşımız hastanelik oldu. Ambulanslarla hastanelere taşındılar. Bu arada ambulansların da önü kesildi, geçişlerine müsaade edilmedi. Böyle problemler de yaşadık. Emniyet’in bize karşı sert tavrını gördük. Ama sonuç ne olursa olsun mücadelemize burada, açlık grevi çadırında devam ediyoruz. Gece de burada kalıyoruz. Tabii şartlar zor oluyor. Mide de aç olunca daha da zorlaşıyor. Ama mücadelemize devam ediyoruz.

– Aslında ciddi bir kamuoyu da yaratılmış durumda. Ama buna rağmen polis etrafınızı çevrilmiş durumda. Sizce neden böyle?

Biz adalet arayışı için bu yola girdik. Ama öyle bir noktaya geldik ki sadece 51. madde yani “Sendika Haktır, Engellenemez” sloganlarıyla yola çıktığımızda önümüz kesildi. Yani yürüyüş kanununa bu sefer devletin kendisi uymadı yani anayasayı çiğnemeye başladı. Patronun yasayı çiğnemesini geçtik, bu sefer devlet anayasayı çiğniyor. Yürüyüş kanununa engel oluyor.

Biz de tepkimizi dile getirmek için bu eyleme başladık. Yani hem patrona hem devlete olan tepkimizi dile getiriyoruz. Hükümete de tepkimizi dile getiriyoruz. Eylemlerimiz kamuoyuna da yansıdık. Bayağı olumlu tepkiler aldık işçi sınıfından, emek dostlarından.

Devlet sermayenin yanında!

– Devletin kendi anayasasını çiğnemesinin nedeni nedir sizce?

Yani yasayı koyanlar, yasa koyucular kendi koymuş olduğu yasaları tanımıyorlar. Ki şu da var, -bugün ben resmi gazetede bir yazıda gördüm- Birleşik Metal-İş Sendikası’nın resmi grevleri de bugün itibariyle engellendi, 3 ay süreyle. Yani bu haksızlık, bu hukuksuzluk sadece bize değil, bütün emek sınıfına yapılıyor. Gözle görülür bir şey daha var ki, şu an devlet, sermaye sınıfının yanında yürümeye devam ediyor.

– “Açlık grevi devam ediyor” dediniz. Ciddi bir kamuoyu da var. Bundan sonraki süreçte nasıl bir planlamanız var?

– Sürecin planlaması tamamıyla Tek Gıda-İş Sendikası öncülüğünde yapılıyor. Buna dair planları vardır illaki. Biz ömür boyunca Adalet Sarayı’nın karşısında açlık grevi sürdüreceğiz diye bir şey yok. Biz Ankara’ya yürüyeceğiz. Ankara’da tepkimizi dile getireceğiz. Belki yüz binleri de arkamızda toplayacağız. Bilmiyorum yani biz haklı mücadelemiz için yola çıktık. Haklı olduğumuzu biliyoruz. Haklı olduğumuz konuda bir adım bile geri atmayacağız. Gittiği yere kadar, sürecin bizi götürdüğü yere kadar, emeğimizi alana kadar savaşmaya devam edeceğiz.

– Kamuoyuna nasıl bir çağrınız var? Sizce neler yapılabilir?

– Mücadeleler, -biz bu beş aylık süreçte bunu gördük- dayanışmayla büyüyor. Bu yüzden herkesi dayanışmaya davet ediyoruz. Mücadelemiz sadece 140-150 işçinin mücadelesi olarak kalsın istemiyoruz. Sonuçta bugün bize yapılan haksızlık yarın bir başka işçiye, başka emekçiye yapılacaktır. Yani bugün birbirimize destek olmazsak inanın ki yarın daha kötü günler bizi bekliyor. Bunun için bugün işçi sınıfının savaş günüdür. Bu savaşı kaybedersek sadece biz değil tüm emek sınıfı kaybeder.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu